Herşey bir telefonla başladı,
22 Mayıs 2025 Perşembe 01:15Saatler ilerledikçe kahveler bitti, çikolata tükendi ama Mert gitmedi. Gitmesini istemedim. Onun da gitmek gibi bir niyeti yoktu sanki. Göz göze geldiğimizde zaman duruyordu. Birkaç saniye, belki bir ömür gibiydi. O an, içimde yıllardır unuttuğum bir kadınlık hissi uyanmıştı. “Yalnız olduğunu bilmek beni rahatsız ediyor,” dedi. “Ben de kendimi ilk defa bu kadar yalnız hissediyorum,” dedim gözlerim dolarak. Bir adım attı, sonra bir adım daha… Omzumun üzerine elini koydu, yavaşça başımı okşadı. İçimde bir şeyler yıkılıp yeniden kuruluyordu. Gözlerimi kapattım, ne olacağını bilmiyordum ama olmak üzere olan şeyin bir dönüşü olmadığını hissediyordum. O gece hiçbir şey yaşanmadı. Ama o gece, her şey başladı. — Günler geçtikçe Mert’le konuşmalarımız sıklaştı. Bazen
sabaha kadar mesajlaştık. Eşim her zamanki gibi geç geliyor, bazen eve uğramadan sabahlıyor, telefonuna bile cevap vermiyordu. Ben ise artık yalnız değildim. İçimde bir sır büyüyordu. Ve o sır, beni hayatta tutan tek şey olmuştu. Bir akşam Mert’le sahilde yürürken, bana döndü ve “Bu böyle nereye kadar gidecek?” dedi. Yutkundum. “Ne demek istiyorsun?” “Yasak bir bağ kurduk. Herkes uyurken biz bir başka hayatın hayalini yaşıyoruz. Ama gerçeklik farklı.”
Sessiz kaldım. Çünkü haklıydı. Ama kalbim başka bir şey söylüyordu. “Ona aşık değilim artık,” dedim. “Hatta belki hiç olmamışım. Ama sana… ne hissettiğimi bilmiyorum. Sadece… içim huzurlu seninleyken.” Gözlerimin içine baktı. “Ben senin kalbini taşıyabilecek biri değilim belki. Ama bir ömür boyu korumak isterim.” İşte o cümle, içimdeki duvarları yıktı. O gece ona sarıldım. Uzun, sessiz, sakince… Kollarında ağladım. O ise sadece tuttu beni. Hiçbir şey istemedi. Bu, bana yetti. — Ama hayat böyle huzurlu anları uzun süre barındıramazdı içinde. Bir sabah, eşim evdeyken banyoya telefonunu şarjda bırakmıştı. Mesajlar ekrana düşüyordu. Elim istemsizce uzandı. Gözlerim bir kadının adını yakaladı. Sonra bir mesaj: “Bu geceyi unutamam… yine ne zaman görüşürüz?” Bacaklarım titredi.
Boğazıma koca bir düğüm oturdu. Tüm vücudum buz kesmişti. O an anladım ki; ben sadece yalnız bırakılmamıştım, aldatılmıştım da. Artık vicdan azabı hissetmiyordum. Mert’e olan yakınlığım bir kaçış değil, hak edilmiş bir sevgiye yolculuktu. Eşimle yüzleşmeye karar verdim. Akşam geldiğinde karşısına geçtim. Telefonu eline verdim. “Bunun açıklaması var mı?” dedim. Yüzü bembeyaz oldu. İnkar etmeye çalıştı. Bağırdı. Suçu bana attı. “Senin yüzünden oldu!” dedi. “Çocuk yapamadın, uzaklaştım!” İşte o an içimdeki tüm bağlar koptu. “Sen beni değil, sadece kendini
sevdin,” dedim. “Ben yalnızken de sadıktım. Ama artık değilim. Çünkü artık seni sevmiyorum.” Ve çıktım evden. Hiç arkamı dönmedim. — Mert beni kapıda karşıladı. O anı unutamam. Yüzünde hüzün ama içinde umut vardı. “Karar verdin mi?” diye sordu. “Elimde değil. Kalbim çoktan seni seçti,” dedim. Sarılırken gözlerimden yaşlar aktı. Bu bir son değildi. Yeni bir hayatın başlangıcıydı. Hayat, bazen en büyük acıları yaşarken en gerçek sevgiyi karşına çıkarır. Ben kaybolduğumu sanmıştım ama aslında kendimi bulmuşum. Haberin devamını okumak için Lütfen sonraki sayfaya geçiniz..
Haber Yazılımı: So Bilişim














